Rekalm

21 Aralık 2013 Cumartesi

1 KÜÇÜK ŞEYLER ÜZERİNE BİR ÖYKÜ: İKİ DOST, BİR KUŞ


1
KÜÇÜK ŞEYLER
ÜZERİNE
BİR ÖYKÜ: İKİ DOST,
BİR KUŞ
Kitaba bir öyküyle başlamak istiyorum. Bu öyküyü ben
yazdım. Öyküm, şöyle kıssadan hisseli olsun istedim.
Kelile ve Dimne'dekilere benzesin, Mevlâna'nın öyküleri
gibi bir şey olsun istedim. Olaya doğudan, doğrudan
bakmaya çalıştım.
Öyküm şimdilik yeni. Eğer yıllar sonra anlatılırsa
mutlaka, "Bir zamanlar... " diye başlayacaklar. Madem
fiyle, eskitilmiş tahtalar gibi, öykümü şimdiden eskiterek
başlayalım söze:
Bir zamanlar bir ülkede iki arkadaş varmış. Bunlar pek
haylazmış, üstelik sürekli gevezelik ederlermiş.
Çevrelerindeki büyükler bunlara o kadar çok "Evladım az
ve öz konuşun" demişler ki, sonunda adlan Az ve Öz
kalmış.
Az, çok haylazmış; Öz de haylazmış ama, iyi--kötü
ucundan kenarından okurmuş. Eski Yunan'dan, Eski
Roma'dan, Eski Türk'ten kitaplar okurmuş Öz. Aisopos'u
bile tanırmış. (Yüz yüze görüşmemişler ama kalpten
tanışmış, o kısa, kambur, kekeme, ama tatlı dilli Aisopos
ustayla.)
Neyse lafı uzatmayalım, Az ile Öz günlerden bir gün kötü
işlere bulaşmışlar, kötü adamlarla dalaşmışlar. Ve bir gün
olanlar olmuş. Haydutlar Az'ın ve Öz'ün gözlerini
bağlayıp kaçırmışlar. Öyle az öteye değil; bir araca
bindirip günlerce uzaktaki bir yere götürmüşler. Taştan bir
odaya kapatmışlar. Odanın duvarında ufak bir pencere
varmış. Demirli. Bu pencereden bakınca yalnızca gökyüzü
gözüküyormuş.
Günlerdir gözleri bağlı yolculuk eden Az ile Öz çok
yorgun düşmüşler ve nerede bulundukları konusunda en
küçük bir bilgileri yokmuş. Haydutlar iki arkadaşı taş
odaya koyduklarında gözlerini açmışlar.
Öz hemen uyumuş. Az ne olur ne olmaz diye uyumadan
beklemiş. Bir süre sonra Öz uyanmış ve Az'a "Ben
uyurken ne oldu?" diye sormuş. Az, hiçbir şey olmadığını
söylemiş. Öz "Hiçbir şey duymadın mı, görmedin mi?"
demiş. Az, "Hayır, sadece pencereye bir kuş kondu"
demiş. Öz heyecanla "Nasıl bir kuştu?" demiş. Az
"Bilmiyorum dikkat etmedim, basbayağı bir kuştu, tam
göremedim, sadece gagası gözüktü" demiş. Öz "Gagası
nasıldı?" diye devam etmiş. Az, "Ne bileyim dikkat
etmedim" demiş.
Öz bu duruma çok üzülmüş. "Hay ben sana ne diyeyim;
eğer o kuşun gagasına dikkatli baksaydın, şimdi nerede
olduğumuzu bilebilirdik" demiş. Az "Saçma, bir gaga çok
küçük bir şey. Ona bakıp nerede bulunduğumuzu nasıl
anlayabiliriz ki?" demiş.
Öz "Bu dünyada küçük şeyler yoktur. Bakmasını bilen
göz için her şeyin bir anlamı vardır" demiş ve devam
etmiş:
Bu dünyada küçük şeyler yoktur.
Bakmasını bilen göz için her şeyin bir anlamı vardır.
"Bak eğer kuşun gagası uzun ise bizi Alma'nın (Alma yola
çıktıkları kasaba imiş) kuzeydoğusundaki bataklık bölgeye
getirmişler demektir. Uzun gagalı kuşlar suyun dibindeki
solucanları, küçük kabuklan toplar çünkü, Eğer kuşun
gagası, kısa, ince ve sivri ise ağaç kabuklarındaki
böcekleri yiyordur; Söğüt Bülbülü'dür örneğin. Bu
durumda bizi güneydeki ormanlık bölgeye getirmişlerdir.
Eğer gagası eğri, çapraz uçlu ise, çam kozalaklarının
pullarını ayıran bir çapraz gagadır. Bu durumda batıdaki
çamlık bölgeye getirmişlerdir bizi. Eğer gagası kısa, kalın,
güçlü ise tohumların, yemişlerin sert kabuklarını
kırıyordur. Bu durumda Alma'nın kuzey batısındayız
demektir. Nerede bulunduğumuzu bilmek ise kurtulma
yolunda ilk adım olabilir."
Az duydukları karşısında hayretler içinde kalmış, Öz'e
"Küçük bir şeyden böyle büyük sonuçlar çıkarabileceğini
hiç düşünmemiştim. İyi de bütün bunları şimdiye kadar
niçin bana öğretmedin?" Öz, "Şimdiye kadar böylesine zor
durumda hiç kalmadık da o yüzden. Bu dünyada her
durumda işe yarayacak küçük bilgiler vardır. Uygun
durumda uygun bilgiyi kullanırsan büyük sonuçlar çıkar
ortaya. Küçük, büyüğün anasıdır. Azlık çokluğun özüdür"
demiş.
Küçük, büyüğün anasıdır. Azlık çokluğun özüdür.
Kıssadan Hisse (Öyküdeki Önem):
Büyük şeylere küçük adımlarla ulaşılır. Ve insan,
bedenine ve dünyaya hapsedilmiştir; taştan bir hücrede
gibidir. Çevresindeki pek çok küçük şeyi fark ettikten
sonra özgürlüğüne kavuşabilir. Bir gün yıldızlara
ulaşabilmek için, bugün yeryüzündeki her şeyi
değerlendirmeniz gerekir. Azlık çokluğun özüdür. Ve bir
de şu: Evren, bir bütündür, tektir. Belki bu yüzden evrende
birbiriyle tamamen ilişkisiz iki şey yoktur. İlişkileri
görebildiğinizde, evren kalbini açar size. İşte Az ile Öz'ün
öyküsü bunları anlatıyor bize.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder