Rekalm

21 Aralık 2013 Cumartesi

13 KUSURSUZLUĞU ARAMANIN BEDELİ


13
KUSURSUZLUĞU
ARAMANIN BEDELİ
Bir önceki bölümde sözü edilen, "Hayat bana istediklerimi
tam olarak versin, istemediğimi vermesin" düşüncesi
gerçekçi değildir. Hayat, içinde çelişkileri de barındırır.
Oysa biz çelişki sevmeyiz, çelişkilerden arındırılmış,
kılçıkları ayıklanmış bir hayat isteriz. Bu gerçekçi
değildir. Kusursuzluğu aramanın bedeli ağırdır.
Kusursuzu, kusursuzluğu aramak bize pahalıya mal
olabilir.
Kusursuzluğu aradığımızda, elde edemediğimiz tek şey
yüzünden, elimizde bulunmakta olan pek çok şeyi
kaybedebiliriz. Yüz altında direnmek, eldeki doksan dokuz
altını tehlikeye düşürebilir. En azından, yüzüncü gelmedi
diye elimizdeki doksan dokuz altının tadını çıkaramayız.
İşte bu yüzden kusursuzluğu aramanın bedeli ağırdır.
"Bir lokma, bir hırka" önerisinde bulunmuyoruz şüphesiz.
Ancak, doksan lokmanız, elli de hırkanız varsa ve hâlâ
mutsuz dolaşıyorsanız, bunun gerçekçi olmadığını, bir
psikologa, bir psikiyatriste gitmenizin iyi olabileceğini
söylüyoruz. (Yaşamımızdan hoşnut olmak, gelişmemize
engel değildir. Bir çocuğu hem sevip hem onun
gelişmesini ister gibi, hem hayatınızdan hoşnut olup hem
onu daha da iyiye götürmeye çabalayabilirsiniz. Bu konu
"Varolmak, Gelişmek, Uzlaşmak" adlı kitabımda ele
alınmıştı.)
Kusursuzluğu aramakla ilgili bir Erzurum hikâyesi:
Çaysız Düğün Yemeği
Erzurumlu bir kadın İstanbul'a yerleşmiş, bir düğün yemeğine
davet etmişler, gitmiş. Sofra çok zenginmiş; çorbadan
dolmaya, tuzludan tatlıya her şey varmış. Ancak İstanbul'da
adet olmadığı için yemekten sonra çay vermemişler. Bizimki,
yemekten sonra çay içmeye alışık olduğu için, düğün
çıkışında, pek çoğunun yaptığı bir şeyi yapmış, dedikodu
etmiş. "Vıyh baba çıha, bir çay itmediler ki yediğimizi sindirek"
demiş.
Ben, babam tarafından Erzurumluyum; Erzurumlu
hemşehrilerim alınmasınlar. Erzurumlu kadının yaptığını
aslında hepimiz yapıyoruz. Düğün yemeklerinden sonra
dedikodu etmesek içimize sinmiyor; adeta yemeği içimize
sindiremiyoruz. Ve bir eksi yüzünden doksan dokuz
artının değeri gözümüzde siliniveriyor. Örneğin, eşimizin
bin tane güzelliği vardır, sesimizi çıkarmayız, bir eksik
gördük mü kıyametleri koparırız. Binlerce güzel anımız
olan bir arkadaşımız için, "Bir davranışını gördüm, çizdim
üstünü; notunu verdim" deriz.
Yerine göre, sahip olduğumuz değerlere aykırı olan
karşımızdaki kişiye ait küçük bir davranışı, büyük/önemli
diye algılamaya elbette hakkımız var. Ama günlük
yaşamda her şey sürekli olarak sahip olduğumuz değerleri
tehdit mi ediyor? Yoksa, bazı küçük davranışlar, içimizde
bilmediğimiz bir yerlere dokunduğu için mi gereğinden
fazla öfkeli, kırılgan, kırıcı davranıyoruz?
İnsan, kusursuzluğu istiyor; yüz altın istiyor; her şeyi
birlikte istiyor. İyi de, her şey'in içinde zıtlıklar da vardır.
Her şey'e talip olan insan, dolayısıyla zıtlıklara da talip
olmuş oluyor. Ama aynı zamanda zıtlıkları sevmiyor,
tutarlılık istiyor. (Bu bir çelişkidir; insanın çelişki
yaşamaya da hakkı vardır.)
Yaşama tümüyle talip olan, ancak yaşamın içindeki
eksileri, ikilemleri ayıklamaya çalışan insan ikileme
giriyor, çoğunlukla da zorlanıyor, acı çekiyor. Bu konuda
bir şiirimi paylaşmak istiyorum:
PAZARCI
Dürüst olmak istiyorsun ve zengin olmak
istiyorsun;
satmak istiyorsun, saklamak istiyorsun.
Seni sevsinler istiyorsun ve erkek olmak
istiyorsun;
ağlamak istiyorsun, görmesinler istiyorsun.
İşin zor be pazarcı,
kimbilir daha neler istiyorsun.
Ekim 2002
Kusursuzluğu/mükemmeli istemek, zorlayıcı olmanın
yanı sıra, galiba imkânsız da. Sürekli değişen, gelişen, bir
ırmak gibi akıp giden yaşamda, sürekli kusursuzluk
istemek, gelişmekten vazgeçmek anlamına gelir. Özel
yaşamınızda veya işinizde, varsayalım ki kusursuzluğa
ulaştınız. Bu, artık bir anlamda gelişmeyeceksiniz
demektir. Oysa değişmek, gelişmek kaçınılmazdır.
Kusursuzluk sanal bir şey. Eğer sürekli gelişiyorsak, bir
önce yaptığımızın kusursuz olması mümkün değildir. Bu
yüzden, kusursuza talip olmak yerine, bir "öncekine göre
daha iyiye" talip olmak daha gerçekçi gözüküyor.
Eğer sürekli gelişiyorsak,
bir önce yaptığımızın kusursuz olması
mümkün değildir.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder