5
MUTLU OLMAK
POLYANNACILIK MI?
Mutsuz
olmayı, şuna buna söylenmeyi, karamsarlığı
öylesine
derinden öğrenmişiz ki, "Bu ülkede yaşanmaz"
ve
nihayet "Batsın bu dünya" demeye hakkımız olduğunu
düşünüyoruz
sonuçta. Ve daha da kötüsü, iyimser birini
gördüklerinde
canları sıkılıyor kötümserlerin, adeta "Şuna
bir
şey söyleyeyim de keyfi kaçsın" diyorlar içlerinden.
Yıllardır
seminerlerimde iyimser olmanın öneminden söz
ettiğimde
en az bir kişi çıkıp "Hoca iyi de o zaman bu
polyannacılık
olmaz mı?" der. Bu karamsarlığa prim veren
bakış
tarzı beni üzüyor. Şimdi söz konusu cümleye tekrar
bakalım:
"İyimserlik,
küçük şeylerden mutlu olmak polyannacılık
sayılmaz
mı?"
Bu
görüşte, sanırım iki hata var. Birincisi "iyimserlik
eşittir
polyannacılık" iddiasıdır ki bu doğru değildir,
ikincisi
böyle söylendiğinde polyannacılığın kötü bir şey
olduğu
varsayılmaktadır. Polyannacılığın kötü olduğunu
kim
söyledi?
Polyannacılık,
kayba uğradığımızda, elimizde kalanları
fark
etme ve sevinme becerisidir. Polyannacılık bir
psikolojik
savunma mekanizmasıdır, aşırı olmadan
yerinde
kullanıldığı sürece, kişiyi kaygıdan, sıkınadan
korur,
kişinin yarına kalma ihtimalini artırır.
Polyannacılık,
kendini avutmak değil, bardağın dolu
yanını
fark etmektir.
Diyelim
ki birisi bir bacağını kaybetti. Şüphesiz bu kötü
bir
durumdur. Ancak bu kişinin önünde iki yol uzanır:
Birinci
yol, bir bacak gittiği için yaşamdan elini çekmek,
sürekli
üzülmek, artık hiçbir şeyden keyif almamaktır,
ikinci
yol ise şudur: Kişi eğer geriye dönüş yoksa, mevcut
durumu
kabullenir, elinde kalan bacak için sevinir,
yaşamdan
elini çekmez, yaşama sevincini kaybetmez,
ikinci
yol polyannacılıktır. Polyannacının ömrü, birinciye
oranla
daha kaliteli geçer.
Polyannacı
tavır, Çin atasözünü hatırlatıyor. Şöyle demiş
Çinli:
Tanrım, bana değiştirebileceğim şeyleri
değiştirme gücü ver.
Değiştiremeyeceğim şeyleri Kabullenmemi sağla, İkisini
ayırt edebilmem için de akıl ver.
Değiştiremeyeceğimiz
kayıplar karşısında, yaşama
sevincimizi
kaybetmemek polyannacılıktır. Karamsarlığa
oranla
da herhalde daha gerçekçi bir tavırdır.
Bir
toplantıda polyannacılığı tartışıyorduk, bir dostum
şunları
anlattı:
"Üç
yeğenim vardı. Marmara depreminde üçü de enkaz
altındaydı.
Bir tanesine ulaştık, çıkardık, ölmüştü.
Mahvolduk.
Daha sonra, aynı enkazın altından diğerleri
sağ
çıktı. Ölene üzüldük, ama sağlam çıkanlara sevindik.
Ölene
üzülmemek, sağlam çıkanlara sevinmemek
mümkün
değildi."
Yukarıdaki
tavır, bir polyannacılık sayılabilir. Ama sadece
ölene
üzülüp sağlam çıkanlara sevinmeselerdi, en azından
ayıp
olurdu.
Tatsız
olaylar karşısında, kafamızı kuma gömüp bir şey
yokmuş
gibi davranmak, başımıza ne gelirse gelsin mutlu
dolaşmak,
polyannacılık değil, "devekuşluğu" olsa gerek.
Polyannacılık, yaşama devam edebilmek için,
gerektiğinde sıkıntılarla baş edebilme sanatıdır.
SABAH
SABAH AĞAÇ OLMAK Gerçek Bir öykü:
Büyük
kızım küçükken -sanırım anaokuluna gidiyordusabahları
yatağında
beş dakika otururdu, ben de karşısına
otururdum.
Küçük, spontan bir oyun oynardık. Ben, bir
hayvan,
eşya veya bitki rolüne girerdim, o kendisi olurdu ve
karşılıklı
bir drama veya fabl diyebileceğimiz bir şey
sergilerdik.
Bir
sabah uyandı, oturup battaniyeye sarıldı ve "Hadi bana bir
ağaç
ol" dedi. O sabah, canım sıkkındı, keyfim yoktu; son
günlerde
irili ufaklı bir çok olay moralimi bozmuştu. İçime
baktım,
oyun oynamak istemediğimi hissettim ve dürüstçe
bunu
kızıma söylemeye karar verdim. "Canım benim" dedim
"bu
sabah keyfim yok, canım sıkılıyor, ağaç olmak
istemiyorum.
" Bir an durdu ve parmağını uzatarak "Baba
tamam"
dedi "o zaman üzgün bir ağaç ol. " Tekrar içime
baktım,
neşeli bir ağaç olmak istemiyordum, ama üzgün bir
ağaç
olabilirdim.
Ve
üzgün ağaç oldum. Birilerinin meyvelerimi taşladığını,
insanların
canımı sıktığını anlattım. Anlattıkça, hafifledim,
ferahladım.
Beş dakika bittiğinde rahatlamıştım. (İfade edilen
sıkıntı,
çoğunlukla bizi rahatlatır.)
Kıssadan
hisse: Yaşamın her zerresi kutsaldır,
değerlendirilmelidir.
Güzelliklerden güzellikler çıkar; ama
sıkıntılardan
da güzellikler çıkarmak mümkündür.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder