15
CEZA, ÖDÜL,
GERİBİLDİRİM,
YAPTIRIM
Ceza
ve ödül, canlının belirli bir davranışı yapmasını
sağlamak
için bir insan tarafından kasıtlı olarak verilen
uyarıcılardır.
Geribildirim ve yaptırım (müeyyide) ise bir
davranışın
doğal sonucudur; davranışın neye yol açtığı,
hedefe
ne kadar yaklaştığı konusunda ortaya çıkan
bilgidir.
İstenen düğmeye basınca hayvanın yiyecek
alması
veya çocuğun istenen bir davranışı yapınca aferin
alması
ödüldür. Hayvana veya bir insana istenmeyen bir
davranış
yaptıktan sonra bir itici uyarıcı yöneltirsek, bu da
ceza
olur. Bilgisayar başında bir tuşa dokunduktan sonra
ekranda
bir şekil ortaya çıkması geribildirimdir; bir ayının
ağaç
kabuğunu kurcaladığında bal bulması geribildirimdir;
öğrenciye
verilen sınav sonuçları geribildirimdir.
Geribildirimler
olumlu veya olumsuz -eğer bir insan
elinden
çıkıyorsa ödül veya ceza- olabilir. Geribildirim,
doğada
veya toplumda ortaya çıkabilir, kasıtlı olabilir
veya
olmayabilir. Yaptırım ise geribildirimin özel bir
halidir.
"Yaptırım" dendiğinde, toplum kurallarını
gözetmeye
yö-nelik kasıtlı geribildirimler kastedilir.
Doğada
yaban arılarını rahatsız ettiğinizde arıların sizi
sokması,
daha çok bir geribildirimdir. Trafik kurallarını
ihlâl
ettiğinizde polisin ceza yazması da bir geribildirim,
ama
aynı zamanda bir yaptırımdır.
Geribildirimde
adeta yapılan bir işin sonucu hakkında
bilgi
verilir. Yaptırımda ise "yapmazsan yaptırırım"
mantığı
vardır. (Yaptırımların hepsi değilse de bir kısmı
cezadır.)
Ceza
Tuhaftır, Komiktir
Ceza
doğal değildir, tuhaftır, komiktir. Bakınız niçin:
Geribildirim,
yaptırım, bir davranış sonucunda ortaya
çıkan
doğal durumdur. Ceza doğal değildir. Çünkü doğada
ceza
veya ödül yoktur, geribildirimler, yani davranışınız
sonucunda
ortaya çıkan doğal durumlar vardır. Örnek:
Doğada,
elinize bir çubuk alıp yaban arılarını rahatsız
ederseniz,
bu davranışınızın doğal sonucu şudur: Arılar
sizi
sokar. Arılar sizi cezalandırmak için sokmazlar;
davranışınızın
doğal sonucu sokulmaktır. Eğer siz arıları
rahatsız
ettiğiniz için bir fil gelip sırtınıza hortumuyla
vursaydı,
bu ceza olurdu. Çok şükür doğada böyle
tuhaflıklar
yoktur.
Eğer
ormanda yanlış mantarı yerseniz, bunun doğal
sonucu
(geribildirimi) şudur: Hekimler midenize hortum
sokup
yıkarlar. Bunu size ceza olsun diye yapmazlar.
Yanlış
mantar yemenin doğal sonucu, midenizin
yıkanmasıdır.
Eğer siz yanlış mantar yediğiniz için yaban
atları
size çifte atsaydı, bu ceza olurdu.
Trafikte
ceza işe yaramıyor. İstediğiniz kadar para cezası
verin,
insanlar bir yolunu bulup kurtulmayı beceriyorlar;
kurtulmak
için yöntemler geliştiriyorlar. Örneğin, şoförler
arası
dayanışma (!) sergiliyorlar, radarı gören, diğer
şoförleri
uyarmak için sevabına (!) selektör yapıyor.
Trafik
cezası işe yaramıyor. En azından parası olan için
caydırıcı
değil. Bir de ehliyetin belirli bir süre alınması
var.
Birkaç defa radara yakalanırsanız ve alkollü araç
kullanırsanız
ehliyetiniz alınıyor. Ehliyete el konması,
kısmen
ceza sayılabilir, ama bence daha çok bir yaptırım
(müeyyide).
Çünkü temelde insanların korunması amacına
yönelik;
ehliyet, alkollü sürücüyü ve başkalarını korumak
amacıyla
alınıyor.
Şimdi
eğer alkollü yakalanan sürücüye polis, bir öğün
yemek
yememe cezası verseydi, çok tuhaf olurdu. (Bazı
Batılı
filmlerde çocuklara yemek yememe cezası
verildiğini
sıklıkla görebilirsiniz. Örneğin bir anne "Sana
tatlı
yok, çabuk odana çık" der.)
Ceza
tuhaftır, çünkü yapılan davranış ile ceza arasında
doğrudan
bir ilişki yoktur. Çocuğun sofrada gürültü
yapması
ile ceza alıp tatlı yememesi arasında doğrudan bir
ilişki
yoktur. Gürültü yapan çocuğa yemek yememe cezası
vermek
yerine mola uygulanabilir. (Mola kavramını bir
sonraki
bölümde ele alacağız.)
Çocuk
yemek yemiyor, bağırıyoruz (cezadır bu), Kalemle
duvarı
çiziyor, bağırıyoruz. Suyla oynayıp üstünü
ıslatıyor,
bağırıyoruz. Yemek yemiyor, bağırıyoruz.
Tuhaflığı
görüyor musunuz? Çocuğun davranış repertuarı
zengin,
bizimki ise bir tane: Hep aynı davranışı
sergiliyoruz;
bağırıyoruz ya da vuruyoruz.
Cezanın
Güçsüzlüğü
Çocuk
yemek yemiyorsa, biraz beklemek, uyarmak, daha
sonra
da sofrayı toplamak uygun olur. Bir sonraki öğüne
kadar
sofra kurulmaz. Bu bir ceza değildir, işin doğası
gereğidir;
bu bir geribildirimdir, yaptırımdır. Biz, önce
yemedi
diye çocuğa bağırıyoruz, daha sonra da iki öğün
arasında
istediği anda sofrayı kuruveriyoruz. Bu
tavrımızda
bir tutarsızlık vardır.
Çocuk
eğer kalemle duvarı çizerse, bunun yaptırımı
duvarı
silmesi veya çizmemeyi öğrenene kadar kalemsiz
kalmasıdır.
Eğer çocuk suyla oynarsa bunun yaptırımı
ıslanmaktır.
Ahşap,
toprak kap, yünlü, pamuklu gibi doğal
malzemelerin
yanı sıra plastikler, sentetikler, doğal
olmayan
malzemeler var. Doğal olmayan eşyalar işimize
yarıyor.
Ama sonuçta gönlümüz doğaldan yana. Doğa,
doğal
olmayan malzemeyi, örneğin plastiği kolay kolay
hazmedemiyor.
Bana öyle geliyor ki, insana geribildirim
verilmesi,
yaptırım uygulanması doğal, insanın doğasına
uygun
bir şey. Ceza ise insan doğasına aykırı bir şeydir.
Plastiği
hazmedemeyen doğa gibi, insan da cezayı kolay
kolay
hazmedemiyor, içine sindiremiyor.
Ceza, doğaya, insanın doğasına uygun değildir.
Plastiği hazmedemeyen doğa gibi,
insan da cezayı kolay kolay hazmedemiyor.
Oysa yaptırımlar doğaldır, doğamıza uygundur;
sindirilebilir.
Ceza/eleştiri,
bir davranışı yapmamayı öğretir, örneğin
ceza
okul fobisi oluşturabilir. Ancak karmaşık
davranışları,
eleştirel düşünmeyi, hayata olumlu bakmayı,
insan
sevgisini veya matematiği ceza ile öğretemeyiz.
Ceza,
korku yaratabilir, geriletebilir, ama geliştirmez. İşte
bu
yüzden ceza güçsüzdür.
Güçsüzler,
konuşmak yerine ceza vermeyi tercih ederler.
Ama
ne ilginç ki cezaları da kendileri gibi güçsüzdür.
Çocuğa
Dayak Ahlak Dışı mı?
Maalesef
evet. Çünkü, "Çocuğun iyiliği için" diye
mantığa
büründürsek bile, bir yetişkinin bir çocuğu
dövmesi
demek, güçlünün zayıfı dövmesi demektir.
Güçlünün
zayıfı dövmesi ise genelde istenmeyen bir
şeydir,
ahlaki bakımdan kabul edilmez. Güçlünün zayıfa
fiziksel
güç uygulaması, toplumlarda göre geldiğimiz bir
şey.
Doğada bu durum doğaldır; güçlünün zayıfı ezmesi,
yemesi
ahlak dışı değildir. Çünkü doğada "ahlak" kavramı
yoktur.
Neokortekse, dile, dilin refakat ettiği bilince sahip
insan,
ahlak anlayışına da sahiptir. Ve insanlar için
güçlünün
zayıfı ezmesi, işlevsel olabilir, ancak ahlaki
değildir.
Güçlünün zayıfı ezmesi doğada doğaldır.
Ancak bu durum,
insanlar arasında doğal değildir,
anlak dışıdır.
Bir
baba düşünün: Gün boyu ev dışında bir çok kişiye
sinirleniyor;
ama kendini tutuyor. Gittiği resmi dairedeki
kadın
memura sinirleniyor, içinden bir tokat atmak
geçiyor
belki ama asla böyle bir şey yapmıyor. So-kakta,
işyerinde
insanlara kızıyor, içinden vurmak geçiyor ama
vurmuyor.
Niçin vurmuyor? Çünkü sağa sola birer tokat
atarsa
çok masraflı olur, karşılık verirler, mahkemeye
düşer.
Aynı
baba evine geliyor ve on yaşındaki oğlu canını
sıkıyor,
o da kalkıp bir tokat atıyor. Niçin? Çünkü oğluna
tokat
atması masrafsızdır; babaya pahalıya mal olmaz.
Çocuk
karşılık veremez, mahkemeye veremez. Evde biri
çocuğu
dövmenin maliyeti yoktur. İşte bu yüzden
çocuklarımızı
dövmek ahlak dışıdır. Adamına göre
davranıyoruz;
karşımızdaki adam güçlüyse, arkası sağlam
ise
öfkemizi kontrol ediyor, saygılı davranıyoruz. Eğer
karşımızda
küçük bir adam, küçük bir hanım varsa,
gücümüzü
kullanıp onu eziyoruz. Bu tavır ahlak dışıdır.
Yaptığı
sporun felsefesini kavramış bir tekvandocu bir
boksör
sokakta dövüşmez; üzerine gelirlerse, kendini
korumadan
önce uyarır. Böyle davranan bir sporcu,
güçlünün
zayıfı ezmesinin ahlakdışı olduğunun
farkındadır.
Sokakta
güçlünün zayıfı, evde ana babanın çocuğu veya
erkeğin
karısını dövmesi ahlaki değildir. İşyerinde amirin,
bana
gücü yetmez rahatlığı içinde memura hakaret etmesi
ahlaki
değildir.
Ceza
ve Ödül Yerine Geribildirim
Eğitim
psikolojisi alanında, farklı uzman görüşlerinden
kaynaklanan
çeşitli modalar yaşandı bugüne kadar.
Örneğin,
İkinci Dünya Savaşı'nda otorite altında insanların
umulmadık
saldırganlıklar sergilediklerini gözlemleyen
uzmanlar,
savaşı izleyen yıllarda, otoriteden uzak,
tamamen
serbest çocuklar yetiştirilmesini önerdiler.
Ancak
görüldü ki, "sıfır otorite" çocuk eğitiminde yararlı
olmuyor.
Çocukların ifadelerinden de anlaşılıyordu ki,
çocuklar,
ana babalarının baskıcı olmayan rehberliklerine
ihtiyaç
duyuyorlardı. Neyi yapıp neyi yapamayacaklarının
kendilerine
söylenmesini, ancak bu konuda ısrarcı ve katı
davranılmamasını
istiyorlardı.
Yine
bir dönem, çocukların ödül ve ceza ile eğitilmesi
gerektiği
-bu aslında tarihin başından beri yaygın bir
görüştü-
önerildi. Daha sonra uzmanlar çocukların
yalnızca
ödülle eğitilebileceğini ileri sürdüler. Cezaya
karşı
bir tavır sergilendi. Son zamanlarda ise "Ne ceza
olmalı
ne ödül; yalnızca geribildirimle çocuk
yetiştirilebilir"
görüşü yaygınlaştı. Öfkeli çocuklara mola
uygulaması,
bu görüşün bir uzantısı oldu.
Günümüzdeki
yaygın görüş, ödüle ve cezaya
başvurmadan,
yalnızca geribildirimle çocukların
eğitilebilecekleri
yolunda.
Geribildirim
nedir? Bir davranışın sonucu hakkında
çevreden
edinilen bilgiye "geribildirim" adı verilir.
(Yukarıda
da belirtildiği üzere, bazı geribildirimler
yaptırım
niteliği de taşıyabilir.) Bu bilgiyi, yani
geribildirimi,
çocuk bazen kendi kendine edinir,
davranışının
sonucunu kendi kendine değerlendirir.
Örneğin
odasını topladığında, bu durumun kendine
kolaylık
sağladığını fark eder. Kendi kendine aldığı bu tür
geribildirimler
çocuğun bağımsız, kendine güvenli
olmasını
kolaylaştırır.
Bazen
de çocuğa geribildirimleri çevresi verir. Çocuğunuz
odasını
topladığında ona "aferin" derseniz, bu ifade içinde
yoğun
olarak ödül bulunan bir geribildirim sayılır.
Aşağıda
tartışılacağı üzere, yerinde kullanılmayan ödülün
birtakım
sakıncaları vardır. Eğer odasını topla yan çocukla
bu
davranışının ne işe yaradığını konuşursanız, örneğin
ona,
"Artık aradığın kitabı kolayca buluyorsun, bu yüzden
de
sabahları çantanı rahat hazırlıyorsun, okula geç
kalmayacaksın"
derseniz, ona geribildirimi vermiş
olursunuz.
Verilen bu geribildirim aynı zamanda bir ödül
de
içerir. Aslında her geribildirim, aynı zamanda bir ödül
veya
eleştiri içerir. Ancak her ödülün içinde, bu ödülün
niçin
verildiğine dair açık bir bilgi, yani geribildirim
bulunmayabilir.
Burada şunu belirtmek isterim: Ödül
cezadan,
geribildirim ise ödülden üstündür. Ödül ile
geribildirim
arasında, geribildirimin lehine küçük bir
farklılık
bulunabilir. Ancak bu farklılık uygulamada
önemli
farklar yaratabilir.
Ödül--ceza--geribildirim
üçlüsünde benim tercihim,
çocuklara
"sıfır ceza, az ödül, bol geribildirim" vermektir.
Ödülün
Sakıncaları
Çocuklarımıza
ödül verelim, ancak ödül verirken şunları
bilmekte
yarar var:
1.
Çocuğa küçükken, bazı şeyleri öğretirken, örneğin
tuvalet
alışkanlığını kazandırırken aferin gibi, şeker gibi
dış
ödüller verilebilir. Ancak çocuğun yaşı büyüdükçe, dış
ödüllerin
yerini iç ödüller almalıdır; çocuk kendi
davranışlarının
sonucunu değerlendirebilmen, bazı şeyleri
başardığında
kendisiyle gurur duymalıdır.
2.
Ödül, çocuğu, ödül verene bağımlı kılabilir. Çocuk
kendisi
istediği için veya gerekli olduğu için değil, birileri
ödül
verdiği için bazı şeyleri yapmaya yönelebilir.
Bağımlı
kılıcı özellikleriyle dış kaynaklı ödüller, vicdan
gelişimini
ve bireyselleşmeyi engelleyebilir.
3.
"Sınıfı geçersen sana şunu alırım" şeklindeki haberli
ödüller,
bir tür rüşvet sayılabilir. Rüşvete alışan bir
elemanın,
rüşvet olmadığında işini aksatması gibi, ödüle
alışan
çocuklar da, ödül olmadığında istenen davranışları
sergilemeyebilirler.
4.
Her ödül, her aferin, aynı zamanda bir eleştiri de içerir.
"Bugün
çok şıksın" mesajının altında, dünkü kıyafete
ilişkin
bir eleştiri de bulunmaktadır. Bazen uzun saçlı bir
genç
erkek saçını kestirir, komşu teyzeler, "Aman pek
efendi
oldun" derler. Burada da saçını kestirmeden önce
efendi
olmadığı görüşü örtük şekilde dile getirilmektedir.
5.
Okullarda, işyerlerinde ödül, kişilerin motivasyonunu
artırabilir;
ancak dikkatli verilmezse bazı ödüller
küskünler
de yaratabilir. Özellikle okullarda, kimi öğrenci
kurdeleyi
erken hak eder, bir diğeri nice sonra okumaya
çıkar.
Kurdeleyi geç takan öğrencinin bu durumdan zarar
görmesini
önlemek için öğretmenin birtakım telafi edici
önlemler
alması gerekecektir. Hem okumaya erken çıkanı
mağdur
etmeyecek hem geç çıkanı mahzun etmeyecek
önlemler
gereklidir.
Kurumlarda ödül verilirken,
hem ödülü hak edenler mağdur edilmemeli,
hem de ödül alamayanlar mahzun edilmemelidir.
6.
Ödül karşılığında istenen davranışları sergileyen bir
çocuk,
ödüle doyduğunda veya ödülü kendi gayretiyle
elde
ettiğinde* sizi dinlemeyecek, isteneni yapmayacaktır.
Çünkü
ödül, bizi, yaptığımız işin doğruluğuna değil, kârlı
olduğuna
inandırır.
Ödül, bizi, yaptığımız işin doğru olduğuna değil,
kârlı olduğuna inandırır.
Geribildirim ise bize doğru yolda
olduğumuzu gösterir.
Çocuklarımıza,
birbirimize ödül verelim, ancak dikkatli
olalım.
Bu
bölümde iletilen görüşlerin uygulaması sayılabilecek
bir
romandan, Küçük Ağaç'ın Eğitimi'nden söz et-mek
istiyorum.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder