Rekalm

21 Aralık 2013 Cumartesi

15 CEZA, ÖDÜL, GERİBİLDİRİM, YAPTIRIM


15
CEZA, ÖDÜL,
GERİBİLDİRİM,
YAPTIRIM
Ceza ve ödül, canlının belirli bir davranışı yapmasını
sağlamak için bir insan tarafından kasıtlı olarak verilen
uyarıcılardır. Geribildirim ve yaptırım (müeyyide) ise bir
davranışın doğal sonucudur; davranışın neye yol açtığı,
hedefe ne kadar yaklaştığı konusunda ortaya çıkan
bilgidir. İstenen düğmeye basınca hayvanın yiyecek
alması veya çocuğun istenen bir davranışı yapınca aferin
alması ödüldür. Hayvana veya bir insana istenmeyen bir
davranış yaptıktan sonra bir itici uyarıcı yöneltirsek, bu da
ceza olur. Bilgisayar başında bir tuşa dokunduktan sonra
ekranda bir şekil ortaya çıkması geribildirimdir; bir ayının
ağaç kabuğunu kurcaladığında bal bulması geribildirimdir;
öğrenciye verilen sınav sonuçları geribildirimdir.
Geribildirimler olumlu veya olumsuz -eğer bir insan
elinden çıkıyorsa ödül veya ceza- olabilir. Geribildirim,
doğada veya toplumda ortaya çıkabilir, kasıtlı olabilir
veya olmayabilir. Yaptırım ise geribildirimin özel bir
halidir. "Yaptırım" dendiğinde, toplum kurallarını
gözetmeye yö-nelik kasıtlı geribildirimler kastedilir.
Doğada yaban arılarını rahatsız ettiğinizde arıların sizi
sokması, daha çok bir geribildirimdir. Trafik kurallarını
ihlâl ettiğinizde polisin ceza yazması da bir geribildirim,
ama aynı zamanda bir yaptırımdır.
Geribildirimde adeta yapılan bir işin sonucu hakkında
bilgi verilir. Yaptırımda ise "yapmazsan yaptırırım"
mantığı vardır. (Yaptırımların hepsi değilse de bir kısmı
cezadır.)
Ceza Tuhaftır, Komiktir
Ceza doğal değildir, tuhaftır, komiktir. Bakınız niçin:
Geribildirim, yaptırım, bir davranış sonucunda ortaya
çıkan doğal durumdur. Ceza doğal değildir. Çünkü doğada
ceza veya ödül yoktur, geribildirimler, yani davranışınız
sonucunda ortaya çıkan doğal durumlar vardır. Örnek:
Doğada, elinize bir çubuk alıp yaban arılarını rahatsız
ederseniz, bu davranışınızın doğal sonucu şudur: Arılar
sizi sokar. Arılar sizi cezalandırmak için sokmazlar;
davranışınızın doğal sonucu sokulmaktır. Eğer siz arıları
rahatsız ettiğiniz için bir fil gelip sırtınıza hortumuyla
vursaydı, bu ceza olurdu. Çok şükür doğada böyle
tuhaflıklar yoktur.
Eğer ormanda yanlış mantarı yerseniz, bunun doğal
sonucu (geribildirimi) şudur: Hekimler midenize hortum
sokup yıkarlar. Bunu size ceza olsun diye yapmazlar.
Yanlış mantar yemenin doğal sonucu, midenizin
yıkanmasıdır. Eğer siz yanlış mantar yediğiniz için yaban
atları size çifte atsaydı, bu ceza olurdu.
Trafikte ceza işe yaramıyor. İstediğiniz kadar para cezası
verin, insanlar bir yolunu bulup kurtulmayı beceriyorlar;
kurtulmak için yöntemler geliştiriyorlar. Örneğin, şoförler
arası dayanışma (!) sergiliyorlar, radarı gören, diğer
şoförleri uyarmak için sevabına (!) selektör yapıyor.
Trafik cezası işe yaramıyor. En azından parası olan için
caydırıcı değil. Bir de ehliyetin belirli bir süre alınması
var. Birkaç defa radara yakalanırsanız ve alkollü araç
kullanırsanız ehliyetiniz alınıyor. Ehliyete el konması,
kısmen ceza sayılabilir, ama bence daha çok bir yaptırım
(müeyyide). Çünkü temelde insanların korunması amacına
yönelik; ehliyet, alkollü sürücüyü ve başkalarını korumak
amacıyla alınıyor.
Şimdi eğer alkollü yakalanan sürücüye polis, bir öğün
yemek yememe cezası verseydi, çok tuhaf olurdu. (Bazı
Batılı filmlerde çocuklara yemek yememe cezası
verildiğini sıklıkla görebilirsiniz. Örneğin bir anne "Sana
tatlı yok, çabuk odana çık" der.)
Ceza tuhaftır, çünkü yapılan davranış ile ceza arasında
doğrudan bir ilişki yoktur. Çocuğun sofrada gürültü
yapması ile ceza alıp tatlı yememesi arasında doğrudan bir
ilişki yoktur. Gürültü yapan çocuğa yemek yememe cezası
vermek yerine mola uygulanabilir. (Mola kavramını bir
sonraki bölümde ele alacağız.)
Çocuk yemek yemiyor, bağırıyoruz (cezadır bu), Kalemle
duvarı çiziyor, bağırıyoruz. Suyla oynayıp üstünü
ıslatıyor, bağırıyoruz. Yemek yemiyor, bağırıyoruz.
Tuhaflığı görüyor musunuz? Çocuğun davranış repertuarı
zengin, bizimki ise bir tane: Hep aynı davranışı
sergiliyoruz; bağırıyoruz ya da vuruyoruz.
Cezanın Güçsüzlüğü
Çocuk yemek yemiyorsa, biraz beklemek, uyarmak, daha
sonra da sofrayı toplamak uygun olur. Bir sonraki öğüne
kadar sofra kurulmaz. Bu bir ceza değildir, işin doğası
gereğidir; bu bir geribildirimdir, yaptırımdır. Biz, önce
yemedi diye çocuğa bağırıyoruz, daha sonra da iki öğün
arasında istediği anda sofrayı kuruveriyoruz. Bu
tavrımızda bir tutarsızlık vardır.
Çocuk eğer kalemle duvarı çizerse, bunun yaptırımı
duvarı silmesi veya çizmemeyi öğrenene kadar kalemsiz
kalmasıdır. Eğer çocuk suyla oynarsa bunun yaptırımı
ıslanmaktır.
Ahşap, toprak kap, yünlü, pamuklu gibi doğal
malzemelerin yanı sıra plastikler, sentetikler, doğal
olmayan malzemeler var. Doğal olmayan eşyalar işimize
yarıyor. Ama sonuçta gönlümüz doğaldan yana. Doğa,
doğal olmayan malzemeyi, örneğin plastiği kolay kolay
hazmedemiyor. Bana öyle geliyor ki, insana geribildirim
verilmesi, yaptırım uygulanması doğal, insanın doğasına
uygun bir şey. Ceza ise insan doğasına aykırı bir şeydir.
Plastiği hazmedemeyen doğa gibi, insan da cezayı kolay
kolay hazmedemiyor, içine sindiremiyor.
Ceza, doğaya, insanın doğasına uygun değildir.
Plastiği hazmedemeyen doğa gibi,
insan da cezayı kolay kolay hazmedemiyor.
Oysa yaptırımlar doğaldır, doğamıza uygundur;
sindirilebilir.
Ceza/eleştiri, bir davranışı yapmamayı öğretir, örneğin
ceza okul fobisi oluşturabilir. Ancak karmaşık
davranışları, eleştirel düşünmeyi, hayata olumlu bakmayı,
insan sevgisini veya matematiği ceza ile öğretemeyiz.
Ceza, korku yaratabilir, geriletebilir, ama geliştirmez. İşte
bu yüzden ceza güçsüzdür.
Güçsüzler, konuşmak yerine ceza vermeyi tercih ederler.
Ama ne ilginç ki cezaları da kendileri gibi güçsüzdür.
Çocuğa Dayak Ahlak Dışı mı?
Maalesef evet. Çünkü, "Çocuğun iyiliği için" diye
mantığa büründürsek bile, bir yetişkinin bir çocuğu
dövmesi demek, güçlünün zayıfı dövmesi demektir.
Güçlünün zayıfı dövmesi ise genelde istenmeyen bir
şeydir, ahlaki bakımdan kabul edilmez. Güçlünün zayıfa
fiziksel güç uygulaması, toplumlarda göre geldiğimiz bir
şey. Doğada bu durum doğaldır; güçlünün zayıfı ezmesi,
yemesi ahlak dışı değildir. Çünkü doğada "ahlak" kavramı
yoktur. Neokortekse, dile, dilin refakat ettiği bilince sahip
insan, ahlak anlayışına da sahiptir. Ve insanlar için
güçlünün zayıfı ezmesi, işlevsel olabilir, ancak ahlaki
değildir.
Güçlünün zayıfı ezmesi doğada doğaldır.
Ancak bu durum,
insanlar arasında doğal değildir,
anlak dışıdır.
Bir baba düşünün: Gün boyu ev dışında bir çok kişiye
sinirleniyor; ama kendini tutuyor. Gittiği resmi dairedeki
kadın memura sinirleniyor, içinden bir tokat atmak
geçiyor belki ama asla böyle bir şey yapmıyor. So-kakta,
işyerinde insanlara kızıyor, içinden vurmak geçiyor ama
vurmuyor. Niçin vurmuyor? Çünkü sağa sola birer tokat
atarsa çok masraflı olur, karşılık verirler, mahkemeye
düşer.
Aynı baba evine geliyor ve on yaşındaki oğlu canını
sıkıyor, o da kalkıp bir tokat atıyor. Niçin? Çünkü oğluna
tokat atması masrafsızdır; babaya pahalıya mal olmaz.
Çocuk karşılık veremez, mahkemeye veremez. Evde biri
çocuğu dövmenin maliyeti yoktur. İşte bu yüzden
çocuklarımızı dövmek ahlak dışıdır. Adamına göre
davranıyoruz; karşımızdaki adam güçlüyse, arkası sağlam
ise öfkemizi kontrol ediyor, saygılı davranıyoruz. Eğer
karşımızda küçük bir adam, küçük bir hanım varsa,
gücümüzü kullanıp onu eziyoruz. Bu tavır ahlak dışıdır.
Yaptığı sporun felsefesini kavramış bir tekvandocu bir
boksör sokakta dövüşmez; üzerine gelirlerse, kendini
korumadan önce uyarır. Böyle davranan bir sporcu,
güçlünün zayıfı ezmesinin ahlakdışı olduğunun
farkındadır.
Sokakta güçlünün zayıfı, evde ana babanın çocuğu veya
erkeğin karısını dövmesi ahlaki değildir. İşyerinde amirin,
bana gücü yetmez rahatlığı içinde memura hakaret etmesi
ahlaki değildir.
Ceza ve Ödül Yerine Geribildirim
Eğitim psikolojisi alanında, farklı uzman görüşlerinden
kaynaklanan çeşitli modalar yaşandı bugüne kadar.
Örneğin, İkinci Dünya Savaşı'nda otorite altında insanların
umulmadık saldırganlıklar sergilediklerini gözlemleyen
uzmanlar, savaşı izleyen yıllarda, otoriteden uzak,
tamamen serbest çocuklar yetiştirilmesini önerdiler.
Ancak görüldü ki, "sıfır otorite" çocuk eğitiminde yararlı
olmuyor. Çocukların ifadelerinden de anlaşılıyordu ki,
çocuklar, ana babalarının baskıcı olmayan rehberliklerine
ihtiyaç duyuyorlardı. Neyi yapıp neyi yapamayacaklarının
kendilerine söylenmesini, ancak bu konuda ısrarcı ve katı
davranılmamasını istiyorlardı.
Yine bir dönem, çocukların ödül ve ceza ile eğitilmesi
gerektiği -bu aslında tarihin başından beri yaygın bir
görüştü- önerildi. Daha sonra uzmanlar çocukların
yalnızca ödülle eğitilebileceğini ileri sürdüler. Cezaya
karşı bir tavır sergilendi. Son zamanlarda ise "Ne ceza
olmalı ne ödül; yalnızca geribildirimle çocuk
yetiştirilebilir" görüşü yaygınlaştı. Öfkeli çocuklara mola
uygulaması, bu görüşün bir uzantısı oldu.
Günümüzdeki yaygın görüş, ödüle ve cezaya
başvurmadan, yalnızca geribildirimle çocukların
eğitilebilecekleri yolunda.
Geribildirim nedir? Bir davranışın sonucu hakkında
çevreden edinilen bilgiye "geribildirim" adı verilir.
(Yukarıda da belirtildiği üzere, bazı geribildirimler
yaptırım niteliği de taşıyabilir.) Bu bilgiyi, yani
geribildirimi, çocuk bazen kendi kendine edinir,
davranışının sonucunu kendi kendine değerlendirir.
Örneğin odasını topladığında, bu durumun kendine
kolaylık sağladığını fark eder. Kendi kendine aldığı bu tür
geribildirimler çocuğun bağımsız, kendine güvenli
olmasını kolaylaştırır.
Bazen de çocuğa geribildirimleri çevresi verir. Çocuğunuz
odasını topladığında ona "aferin" derseniz, bu ifade içinde
yoğun olarak ödül bulunan bir geribildirim sayılır.
Aşağıda tartışılacağı üzere, yerinde kullanılmayan ödülün
birtakım sakıncaları vardır. Eğer odasını topla yan çocukla
bu davranışının ne işe yaradığını konuşursanız, örneğin
ona, "Artık aradığın kitabı kolayca buluyorsun, bu yüzden
de sabahları çantanı rahat hazırlıyorsun, okula geç
kalmayacaksın" derseniz, ona geribildirimi vermiş
olursunuz. Verilen bu geribildirim aynı zamanda bir ödül
de içerir. Aslında her geribildirim, aynı zamanda bir ödül
veya eleştiri içerir. Ancak her ödülün içinde, bu ödülün
niçin verildiğine dair açık bir bilgi, yani geribildirim
bulunmayabilir. Burada şunu belirtmek isterim: Ödül
cezadan, geribildirim ise ödülden üstündür. Ödül ile
geribildirim arasında, geribildirimin lehine küçük bir
farklılık bulunabilir. Ancak bu farklılık uygulamada
önemli farklar yaratabilir.
Ödül--ceza--geribildirim üçlüsünde benim tercihim,
çocuklara "sıfır ceza, az ödül, bol geribildirim" vermektir.
Ödülün Sakıncaları
Çocuklarımıza ödül verelim, ancak ödül verirken şunları
bilmekte yarar var:
1. Çocuğa küçükken, bazı şeyleri öğretirken, örneğin
tuvalet alışkanlığını kazandırırken aferin gibi, şeker gibi
dış ödüller verilebilir. Ancak çocuğun yaşı büyüdükçe, dış
ödüllerin yerini iç ödüller almalıdır; çocuk kendi
davranışlarının sonucunu değerlendirebilmen, bazı şeyleri
başardığında kendisiyle gurur duymalıdır.
2. Ödül, çocuğu, ödül verene bağımlı kılabilir. Çocuk
kendisi istediği için veya gerekli olduğu için değil, birileri
ödül verdiği için bazı şeyleri yapmaya yönelebilir.
Bağımlı kılıcı özellikleriyle dış kaynaklı ödüller, vicdan
gelişimini ve bireyselleşmeyi engelleyebilir.
3. "Sınıfı geçersen sana şunu alırım" şeklindeki haberli
ödüller, bir tür rüşvet sayılabilir. Rüşvete alışan bir
elemanın, rüşvet olmadığında işini aksatması gibi, ödüle
alışan çocuklar da, ödül olmadığında istenen davranışları
sergilemeyebilirler.
4. Her ödül, her aferin, aynı zamanda bir eleştiri de içerir.
"Bugün çok şıksın" mesajının altında, dünkü kıyafete
ilişkin bir eleştiri de bulunmaktadır. Bazen uzun saçlı bir
genç erkek saçını kestirir, komşu teyzeler, "Aman pek
efendi oldun" derler. Burada da saçını kestirmeden önce
efendi olmadığı görüşü örtük şekilde dile getirilmektedir.
5. Okullarda, işyerlerinde ödül, kişilerin motivasyonunu
artırabilir; ancak dikkatli verilmezse bazı ödüller
küskünler de yaratabilir. Özellikle okullarda, kimi öğrenci
kurdeleyi erken hak eder, bir diğeri nice sonra okumaya
çıkar. Kurdeleyi geç takan öğrencinin bu durumdan zarar
görmesini önlemek için öğretmenin birtakım telafi edici
önlemler alması gerekecektir. Hem okumaya erken çıkanı
mağdur etmeyecek hem geç çıkanı mahzun etmeyecek
önlemler gereklidir.
Kurumlarda ödül verilirken,
hem ödülü hak edenler mağdur edilmemeli,
hem de ödül alamayanlar mahzun edilmemelidir.
6. Ödül karşılığında istenen davranışları sergileyen bir
çocuk, ödüle doyduğunda veya ödülü kendi gayretiyle
elde ettiğinde* sizi dinlemeyecek, isteneni yapmayacaktır.
Çünkü ödül, bizi, yaptığımız işin doğruluğuna değil, kârlı
olduğuna inandırır.
Ödül, bizi, yaptığımız işin doğru olduğuna değil,
kârlı olduğuna inandırır.
Geribildirim ise bize doğru yolda
olduğumuzu gösterir.
Çocuklarımıza, birbirimize ödül verelim, ancak dikkatli
olalım.
Bu bölümde iletilen görüşlerin uygulaması sayılabilecek
bir romandan, Küçük Ağaç'ın Eğitimi'nden söz et-mek
istiyorum.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder